Adli antropolojiye ilgim 2000’li yılların başında tesadüfen izlediğim bir belgeselle başladı. Belgesel, ayakkabının şekilsel izlerinin analiziyle adli bir olayın (cinayet) nasıl çözüldüğünü anlatıyordu. Belgeseli izlediğim yıllarda Türkiye’deki kütüphanelere adli antropoloji alanını tanıtan kitaplar yeni yeni gelmeye başlamıştı. Kitapları okudukça bu alanın gelişmesi için yapılması gereken çok şeyin olduğunu anlamaya başlamıştım. Bu nedenle olsa gerek yüksek lisans ve doktora tezlerimi ayak ölçülerinden ve izlerinden kimlik tespiti üzerine yaptım. İkibinli yılların başında adli antropoloji tüm dünyada tanınır haldeydi. Üniversitelerde ve enstitülerde dersler verilmekteydi. Adli antropoloji sertifikası ya da diploması alanların sayısı gün geçtikçe artmaktaydı. Hatta gerek ABD’de gerekse Avrupa’da her yıl düzenli bir şekilde gerçekleştirilen Adli Bilim Çalıştaylarında, alanda ortak bir prosedür izlenmesine yönelik kararlar alınmaktaydı. Dünyada Adli Antropoloji Kongreleri düzenlenmekte, adli antropoloji alanının teknik ve metodolojilerini geliştirmeye yönelik yenilikler tanıtılmaktaydı. Anılan dönemde Türkiye’de antropolojinin adli olayların çözümündeki önemi yeni yeni fark edilmekteydi. Neyse ki son 15 yılda dünyadaki adli antropolojinin gelişmesine Türkiye’den de çok sayıda araştırıcı katkıda bulunmuş, bu alanda yayınlar yapılmıştır. Gerek lisans gerekse lisansüstü düzeyde dersler verilmeye başlanmıştır. Ben de lisans ve lisansüstü programlarda adli antropoloji dersleri vermekteyim. Her yıl onlarca öğrencinin adli antropoloji alanında uzmanlaşmak için gayret sarf ettiğine bizzat tanığım. Bu gayretin sadece antropoloji öğrencileriyle sınırlı olmadığını da belirtmeliyim. Çok sayıda tıp, adli tıp, anatomi, moleküler biyoloji, diş hekimliği, biyoloji ve arkeoloji alanında lisans yapmış öğrencilerden ve uzmanlaşmış kişilerden de adli antropoloji alanında uzmanlaşmak isteyen öğrenciler olduğunu görmekteyim. Ancak hangi alanda olursa olsun gerek öğrencilerin gerekse akademisyen arkadaşlarımın en büyük sıkıntısı adli antropoloji konusunda Türkçe yazılmış güncel bir kitabın olmayışıdır. Türkiye’de adli antropolojiyi konu alan tek bir kitap olan ve Sedat Çöloğlu ile Yaşar İşcan’ın ortak çalışması Adli Osteoloji 1998 yılında yayımlanmış olup, baskısı çoktan tükenmiştir. Kitap altı bölüme ayrılmıştır. İlk bölüm adli antropolojinin tarihsel olarak nasıl bir gelişim gösterdiği ve bilimsel bir disiplin haline geldiğine ayrılmıştır. Ayrıca bu bölümde adli antropolojinin adli bilimlere nasıl bir katkı sağladığından da bahsedilmiştir. İkinci bölümde adli antropologların temel materyali olan insan kemikleri kısaca tanıtılmıştır. Adli antropologların kullandığı genel terminoloji verilerek, kitabın ondan sonraki bölümlerinin daha anlaşılır olması sağlanmaya çalışılmıştır. Adli olaylarda ya da toplu katliam, kaza ve afetlerde insan/ların kimliklerinin tespitinde cinsiyet, yaş, boy uzunluğu ve vücut ağırlığının belirlenmesi (biyolojik profilin ortaya çıkarılması) son derece önemlidir. Bu nedenle kitabın geriye kalan diğer bölümlerinde biyolojik profilin nasıl belirlendiği konusuna odaklanılmıştır. Üçüncü bölüm biyolojik profilin belirlenmesinde ilk basamağı oluşturan cinsiyet tespitine, dördüncü bölüm yaş tayinine, beşinci bölüm boy uzunluğunun tahminine ve son bölüm vücut ağırlığının tahminine ayrılmıştır. Kitapta, insan kalıntılarından biyolojik profilin belirlenmesine katkı sağlayan pek çok çalışmaya yer verilmiştir. Şüphesiz bu alanda, üzerinde durulmayı hak eden daha pek çok çalışma mevcuttur. Ancak okuyucunun da takdir edeceği gibi, tek bir yazar tarafından kaleme alınan bir kitabın sınırlılıkları, adli bilimler gibi devasa genişlikte olan bir alanın tüm konularını kapsamasını engellemiştir. Bu nedenle adli antropoloji için hayati önemde olan konu başlıklarına öncelik tanınmıştır. Her bir konu başlığında öne çıkan metot ve teknikler tanıtılmış, ardından bunların avantajları ve dezavantajları değerlendirilmiştir. Bu esnada kullanıma ilişkin çeşitli önerilerde de bulunulmuştur. Kitap yayın aşamasında elbette meslektaşım olan arkadaşlarım tarafından okunmuştur ve çeşitli öneriler getirilmiştir. Ancak kitapta sunulan bilgiler ve önerilerin sorumluluğunun üzerimde olduğunu belirtmek isterim. Son olarak bu kitabın oluşmasında emeği olan insanlara teşekkür etmek istiyorum. Öncelikle meslek hayatım boyunca bana bilgileriyle yılmadan, usanmadan ve sabırla ışık tutan, bu kitapta da önerilerini esirgemeyen hocam Prof. Dr. İzzet Duyar’a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca kitapta yer alan çizimleri ve grafiksel tasarımları özverileriyle gerçekleştiren sevgili öğrencilerim Sema Yılmaz, Ar. Gör. Yeşim Demir, Belkis (Meha) Abafaur ve Gökcan Eray’a teşekkür ediyorum. Tabii ki bu kitabı yazarken zamanlarını çaldığım kızım, yeğenlerim, eşim ve ailemin diğer fertlerinden beni affetmelerini istiyor, sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
İstanbul, 2016
Derya Atamtürk Duyar
Yorum Ekle
Eposta adresiniz paylaşılmaz.